Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Türklerin tarih boyunca Yahudileri bir çok kez katliamdan kurtardığını ama Türklerin bu tutumlarının hiçbir zaman karşılık bulmadığını ifade etti.
ERZURUMEKSPRES - Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Türklerin tarih boyunca Yahudileri bir çok kez katliamdan kurtardığını ama Türklerin bu tutumlarının hiçbir zaman karşılık bulmadığını ifade ederek, "Bunun en bariz örneği, İsrail'in terör örgütü PKK'yı desteklemesi ve kendisi gibi bebek katili olan bu örgüte sahip çıkmasıdır" dedi.
Doç. Dr. Savaş Eğilmez, İsrail'in uyguladığı insan hakları ve uluslararası hukuka aykırı politikalarının herkes tarafından bilindiğini ve görüldüğünü, ancak dünyayı yöneten güçlerin çıkar ilişkileri nedeniyle kimsenin bunlara Türk devleti dışında doğru dürüst itiraz etmediğini ifade ederek, "Yahudiler ile Türkler arasında tarih boyunca çok özel bir ilişki olmuştur. Türkler, asırlar boyu Yahudileri büyük katliamlardan kurtarmıştır. 7.-10. yüzyıllarda Hristiyanlar, Anadolu, Doğu ve Orta Avrupa'da büyük bir Yahudi avına girişmişlerdi. Yakaladıklarını işkencelerle öldürüyor, hayvanlara yem ediyorlardı. Yahudiler kimliklerini gizlemek zorunda kalıyor, Hıristiyanmış gibi yaşıyorlar, milliyetlerini ve dinlerini değiştirmek zorunda kalıyorlardı. Yahudi toplumu tarihlerinin en karanlık dönemlerinden birini yaşarken, 7. yüzyılın başında kurulup, kısa zamanda Kafkaslara ve Karadeniz'in kuzey düzlüklerine hakim olan Hazar Hakanlığı, Yahudileri için bir yaşam alanı olmuştur. Engin Türk hoşgörüsü ve adaleti, Yahudileri büyük bir katliamdan kurtarmıştır. Türk topraklarına gelebilenler özgürce dinlerini ve geleneklerini yaşamışlardı. Öyle ki, Hazarların hâkimiyetleri altına almış oldukları Yahudiler ve diğer kavimlere karşı gösterdiği hoşgörü politikası dünya literatürüne 'Hazar Barışı (Latince Pax Khazarica)' adıyla altın harflerle geçmiştir" diye konuştu.
"Papa IV. Paul'un talimatıyla bu şehirdeki Yahudiler hapsedilmiş, işkenceye maruz kalmış ve mallarına el konulmuştur"
Hazar Barışı'nın yanı sıra Yahudi tarihinde Türk dostluğunu gösteren daha birçok olayın var olduğunu hatırlatan Eğilmez, “Örneğin 11. yüzyılın sonunda başlayan ve 13. yüzyılın sonuna kadar devam eden Haçlı Seferlerinin her biri Yahudiler için büyük bir felaket olmuş ama Türk hakimiyeti altındaki topraklara kaçabilenler özgür ve güvenlik içinde yaşamaya devam etmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet döneminde de Kuzey Mekadonya'da büyük bir baskı altında tutulan Yahudiler, Sultan'ın fermanıyla kurtarılmıştır. Yine 1470 yılında Avrupa'dan kaçan bir grup Yahudi koruma altına alınıp Türk topraklarına yerleştirilmiştir. Avrupa, 15. yüzyılın sonunda yeni bir Yahudi katliamına giriştiği zaman, kurtarıcı olarak sahneye yine Türkler çıktı. II. Bayezid, İspanya ve Portekiz'de büyük bir katliam ve zulme maruz kalan Yahudilerden bir kısmını Türk topraklarına getirtti. Bu bölgelerden kaçmayı başaran Yahudiler de sorgusuz Türk topraklarına kabul edildi. Kanuni Sultan Süleyman saltanatında da İtalya'nın Ankona şehrindeki Yahudilere sahip çıkılmıştır. Papa IV. Paul'un talimatıyla bu şehirdeki Yahudiler hapsedilmiş, işkenceye maruz kalmış ve mallarına el konulmuştur. Sultan Süleyman 1556 tarihinde devreye girmiş ve bu Yahudiler kurtarılmıştır” şeklinde konuştu.
"Yahudilerin hak ve hukukları hep korundu"
Kudüs surlarını yeniden inşa eden Kanuni Sultan Süleyman'ın, Yafa Kapısı üzerine Türklerin hoşgörü mührünü de vurduğunu ifade eden Doç. Dr. Savaş Eğilmez, "Kapının üzerine 'La İlahe İllallah İbrahim Halilullah (Allah'tan başka ilah yoktur. İbrahim O'nun dostudur.)' yazılı bir kitâbe yerleştirmiştir. Burada Osmanlı Sultanı, Kelime-i Tevhit yerine Kudüs'te yaşayan gayrimüslimleri incitmemek için her üç semavi dinin ortak peygamberi olan Hazreti İbrahim'in ismini yazdırmayı tercih etmiştir. Lehistan'da mağdur durumda olan Yahudiler, 1568 yılında II. Selim'in girişimleriyle büyük bir katliamdan kurtarılmıştır. 1740-1780 yılları arasında Avusturya'da hüküm süren imparatoriçe Maria Theresia, başta Viyana olmak üzere Avusturya şehirlerinde yaşayan Yahudileri ülkeden sürgün etme kararı almış, bu durum Türk hükümetinin devreye girmesiyle engellenmiş ve imparatoriçe Yahudilerden özür dilemek zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti 1867 yılında da Sırbistan'da, 1872 yılında Romanya'da, zulme uğrayan Yahudileri, diplomatik girişimleriyle himaye altına almıştır. 1908 tarihinde II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Yemen vilayetine muhtariyet verilirken, orada yaşayan Yahudilerin durumunun muhafaza edilmesini garanti altına almıştır" diye konuştu.
"Türklerin bu tutumları hiçbir zaman karşılık bulmamıştır"
Kurtuluş Savaşı sırasında, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden sonra buradaki Yahudilerin, İstanbul'a gidebilmek için Yunanlı gemiciler ile anlaştığını söyleyen Eğilmez şöyle devam etti:
"Fakat Yunanlılar, Yahudileri aldatıp onları İstanbul yerine Yunan adalarına bırakmıştır. Açlık ve sefalet içinde olan Yahudiler, dönemim çok zor şartlarına rağmen Kızılay tarafından kurtarılmış ve İstanbul'a getirilmiştir."
Yahudi tarihçi Eliyahu Kapsali'nin "Tanrı, bizleri Türkleri vesile kılarak kurtarmasaydı, Yahudiler yok olup gidecekti. Yahudiler merhamet ve şefkat dolu bu güzel ülkede (Türkiye) güvenli bir sığınak buldular. Tanrı, Yahudilere merhamet eden ve onlara iyi davranan Türkleri mukaddes kılsın. Türkler, kendileri gibi büyük ve muhteşem sultanlara sahiptir." dediğini anlatan Eğilmez, "Tarih boyunca Yahudiler için tam anlamıyla süper kahraman olan Türklerin bu tutumları hiçbir zaman karşılık bulmamıştır" dedi.
"Türkler hem merhametli ve hoşgörülü oldu"
Tüm bu iyiliklerin karşılığında, İsrail'in her fırsatta Türklere karşı düşmanca politikalar içinde olduğunu vurgulayan Eğilmez, "Bunun en bariz örneği, terör örgütü PKK'yı desteklemesi ve kendisi gibi bebek katili olan bu örgüte sahip çıkmasıdır. Aslında Türklerin bu topluluğa koruyup kollamasının sebebi, bunların Yahudi olması değildir. Bu koruma durumu, Türklerin kültürel değerlerinde önemli bir yer tutan merhamet ve hoşgörü duygularının hareket geçmesiyle gerçekleştirmiştir. Nitekim Türk devlet geleneğinin temellerinden biri, ihtiyacı olan birey veya topluluklara ırk ve din ayrımı yapmaksızın yardım etme ve onları koruma ilkesidir" dedi.