“Bir kişiye inananlar, onu olduğundan çok üstün görürler. Onda olağanüstü değerler bulunduğuna herkesi inandırmak isterler.”
Tam da Erzurum Borsa Başkanı Hakan Oral’ın bir kısım Erzurum medyası tarafından kamuoyuna “yutturulmaya” çalışılmasını o kadar güzel anlatan bir tanım ki!
Hakan Oral’ı Erzurumspor yöneticiliğinden beri iyi tanıyorum…
Kibirli, yüksek dağları ben yarattım edasında, kendine fazlaca kıymet veren, Freud’un tarifiyle “süper ego sahibi” bir arkadaş!
Erzurumspor’da yöneticiliği vasatı geçememiş birisi…
Erzurum Ticaret Borsası başkanlığı da çok farklı değil…
Ama Allah’ı var, işin şov kısmını iyi beceriyor…
Kendisini “yutturma” yönü maşallah çok kuvvetli!
Hele bizim gazeteci büyüklerimize de fena halde yutturmuş olması, mesleki açıdan üzüntü verici…
Kendi şirketini “konkordato”ya sürüklemiş bir zatı muhteremi, şehir adına “kurtarıcı” olarak lanse etmeleri, şehrim adına da üzüntü verici…
Üstelik sadece kendisi de değil…
Yönetiminde ki birkaç kişi de ticaretlerinde “konkordato” almış bir kadro, şehrin “kurtarıcısı” olarak gösteriliyor, “ezber bozdu” olarak lanse ediliyor!
Pes arkadaş, hakikaten pes!
Daha birkaç yıl önce küllerinden doğmuş bir şirketi, kısa bir süre içerisinde “konkordato” süreci yaşatarak ticarette başarısız olan Hakan Oral’ı ne için ‘kurtarıcı’ olarak gösterirler, anlamak mümkün değil?
Sadece Hakan Oral mı?
Bugün “çığır açtı” diye manşetler atan gazeteci ağabeylerimiz, kendi şirketinde neden çığır açamadığını dile getiriyor mu?
Yazının hemen başında yaptığım alıntı yaptığım tanım, tam da bugün bir kısım Erzurum medyasının düştüğü durumu anlatıyor…
Şeyh uçmaz, müritleri uçurur!
Yalan da değil!
Şu yazılanlara bakınca Hakan Oral bile “ben neymişim” diyerek kibrine kibir katıyordur.
Haksız da değil!
Artık övgü sınırlarını bile aşan tanımlara mazhar olan kişinin “kontrolünü kaybetmesi”, “ayaklarının yerden kesilmesi” ve haliyle “uçması” gayet normaldir.
Yarın seçimi kaybedersen, bugün senden övgüyle bahseden, “çığır açıyor”, “ezber bozuyor” diyerek uçuran müritlerin, “reklam verecek şirketin de olmadığı için” yüzüne bile bakmadıklarını, senden kaçtıklarını, hatta yeni seçilecek başkana “çığır açtı” manşetleri attıklarını görünce, “aslında ben değil, koltuğum çığır açıyormuş” diye düşüneceksin!
İşte o zaman da “eşşekten düşmüş” gibi olacaksın!
Ha sakın şaşırma, bu ağabeylerimizin eşşekten düşürdüğü ne ilk ne de son “başkan” sen olacaksın!
Onlar düzenlerini “uçurup”, birden “tepe üstü yere çakmak” üzerine kurmuşlar…
Çünkü onlar için düzen “gelen ağam, giden paşam” düzeni…
Sana peşinen geçmiş olsun!