Sigmund Freud, insan ilişkilerini anlatırken bir hikâyeden bahseder. Kirpiler havalar soğumaya başlayınca, vücut ıslarından yararlanmak için bir araya toplanır. Çözüm doğrudur… Lakin bu defa dikenleri birbirlerine batmaya başlar. Haliyle uzaklaşırlar ve üşümeleri artar. Yeniden yaklaşırlar. Mesafeyi ayarlayabilmek için bayağı bir git-gel yaşanır. Sonunda hem üşümeyecekleri hem de dikenlerinin öbürüne batmayacağı optimum seviyede karar kılarlar.
Freud, insanın toplumsal yaşamda kurduğu ilişkiler için bu metaforu kullanır. Tek başına varolmak, romantik örnekleri dışında mümkün değildir. Ve fakat ayarlayamadığınız her yakın ilişki, kendi canınızı acıtır. Tersi de elbet mümkündür. Siz de bilerek veya bilmeyerek, başkaları için acı ve ıstırap kaynağı olursunuz.
Bir yönü ile trajedidir bu… İki olumlamanın getirdiği çelişkidir. Ne birinden ne de diğerinden vazgeçebilirsiniz. Mesafeyi ayarlayamadığınız her ilişkiden zarar görürsünüz. Ya üşürsünüz ya da dikenler batar böğrünüze… Ne yazık ki çoğumuz, duracağımız yeri bulamadan veda ederiz hayata…
Acaba kirpilerin kaderini paylaşmamak olası mıdır? Üşümeyen insanlar var mıdır? Mümkündür Schopenhauer’a göre… Esasen Freud’un kullandığı bu söylenin, asıl anlatanı da odur. Ondan nakille kullanır.
Sadece dehaların bu kaderden müstesna olduğundan bahseder. Kimseye ihtiyacı yoktur bu olağanüstü insanların. Başkalarının övgüleri de yergileri de birdir onlara. Kimseye sokulmazlar ısınmak için… Ne aşkın büyüsüne ne dostun vefasına aldanmazlar. Külfet için olduğu kadar nimet için de kayıtsızdırlar. Doğanın kendilerine bahşettikleri yeter. Fıçının içindeki Diogenes misali… Büyük İskender’in cömert yardım teklifine, sadece güneşine gölge etmemesini dileyecek kadar feragat sahibidir…
Geçelim büyük ruhları. Emsalleri az bulunur dünyada… Biz sıradan insanlar ne çok yara aldık değil mi? Yaklaştıklarımız en zayıf yerimizden ısırdı bazen… Bilmeden incitti kimi zaman. Ya kendi yaptıklarımız? Kırdık, üzdük, mahvettik sadece ısınabilmek için yanımıza gelenleri. Hayli zaman farkında bile değildik verdiğimiz zararın… Ötekileştirip, yok saydıklarımızın üşümesi, umurumuzda bile olmadı… Bir parça şefkat için yanımıza ilişenleri, oklarımızla zehirledik!
İçinde yaşadığın toplumu bir de böyle anlamalı. Evet, ona muhtacız. Gücüne, imkânlarına, nimetlerine sırtımızı dönemeyiz. Münzevi olduğunu iddia edenlerin çoğu da bağlıdır göbeğinden… Yalnızlık, hem zaman hem mekân için muvakkattir. Döner gelirsin inkâr ettiğin, kötülediğin cemiyetin kucağına. İstediği gibi oynar seninle… verdikleri için, itaat ister buyruklarına.
Tek savunman, başkalarıyla kurduğun ilişkideki mesafendir. Ne uzak ne yakın olman gerekir. Ayrı kalsan yüreğin donar, dibine sokulsan canın yanar. Aslolan, becerebilmek yaşamayı, bir kirpi kadar…