KALEMLE SOHBET…(Kendime Nasihat)

Bir zamandır kalemi elime almadım. Bugün: “Kalemin peşinden ben gideyim” diye düşündüm. ”Ne istersin?” dedim. “Gel... Bak talebeler bugün karne aldılar. Onlara nasihat edelim.” dedi. Olabilirdi… Ancak dağıtacağına asıl kendi ihtiyacı olanın, bir başkasına akıl vermesi abesle iştigal etmekti. O halde derim ki: ”Ey kalem! Biz aramızda sohbet edelim... Kulak misafiri olmak isteyene de kapılarımızı sonuna kadar açalım!”

“Maarif Davamız” en eski münazara konumuz. Hani “Beka” diye havalı nutuklarımız var ya! İşte o meselenin hülasası; yarınlara dair ümidimizin ve var olanın muhafazasının teminat altına alınmasıdır. Güçlü bireylerden oluşan ideal bir toplum ve adalet üzerine kurulmuş sağlam bir devlet olmanın tek yolu, yeni nesilleri çağdaş metotlarla eğitmektir.

Arkadaşlarımdan biri karamsar olduğumdan şikâyet etti. Meseleleri eleştirirken takındığımız tavır, sanki ümidimizi kaybetmişiz gibi algılanıyor. Hâlbuki bu satırları okuyan ve iyimser bakan herkes kadar ümitliyim. Onun için çocuk ve gençlerimizin neşesine ortak olduğumuz bugün,isyanda bulunmayacağım. Gitgide akıl ve bilimden uzaklaşan “Maarif” anlayışına değinmeyeceğim. Dindar yerine öfkeli ve kindar bir nesil ortaya çıkarıp, ahlaki yozlaşmaya sebep olduğu için iktidara kızmayacağım. “Çağdaş Eğitim” dilinizden düşmediği halde, yeni bir “Ruhban Sınıfı” oluşturmak için her tarafı “İmam-Hatip Okulu” ile doldurmanıza ses çıkarmayacağım. Kritik yerine itaat ilkesiyle yetiştirilip, şahsiyeti elinden alınmış gençlerimiz olduğundan da bahsetmeyeceğim. Hele, sadece çoktan seçmeli soru çözerek sorun çözme becerisi törpülenmiş, zekâ ve yetenekleri, herkese aynı şekilde yöneltilen belli sürede belli sorulara cevap verilmesiyle sınırlanmış, hadiseleri analitik yöntemlerle tahlil etmek, muhakeme ve mantık gibi silahlarla mesele çözmenin öğretilmediği bir eğitim metoduyla aslında bu sefer diplomalı cahiller yetiştirildiği suçlamasında hiç bulunmayacağım! Başka şeyler anlatacağım…

Sohbetimize kulak veren genç evlatlarımıza güveniyorum. Elinizden geldiği kadar size verileni öğrenmeye çalıştınız. Ama mutlaka vicdani bir muhasebe yapmalıyız. Bize sunulan imkânları yeteri kadar değerlendirdik mi? Dönem sonunda bu hesaplaşmayı kendimizle yapmalı ve hayatımız boyunca tekrarlamalıyız.

                Şimdi dinlenme zamanımız. Modern hayatın vazgeçilmezi İnternet ve Televizyonu mutlaka kullanacağız. Ancak asla esiri olmayacağız! Yaz aylarındayız... Açık havada yürüyüş yapalım, koşalım, sokak ve bahçelerde arkadaşlarımızla oyun oynayalım,bisiklete binelim ve imkânı olan sulara girerek bol bol güneşlensin…

                “Boş zamanlarda kitap okuyalım” gibi şapşalca ve alışılmış bir cümle kurmayacağım! Kitap okumak bu hayatta yapacağınız en ”dolu” iştir. Kitapla olan dostluğumuzu ne okulda, ne tatilde ne de yarın iş ve aile hayatına atıldığımızda asla bozmayacağız. Unutmayalım ki insanın en büyük düşmanı kendi cehaletidir. Bu kâbustan ancak bilgi ile kurtulabiliriz. Bilgi ise ancak okumak ve öğrenmekle elde edilir…

Dinlenmek, miskinleşmek ve el ense yatmakla mümkün olmaz. Beden hareket etmek için yaratılmıştır. Uyuyuncaya kadar mümkün oldukça hareketli olalım ve kaslarınızı yoralım. Zihnen sürekli aynı işlerle meşgul olmak, düşünce ve algılarımızı bozar. En güzel dinlenme, yer ve uğraşılarımızı değiştirmektir. Eğer kentte yaşıyorsak kırsala gidelim. Toprak, bitki ve hayvanlarla haşır neşir olalım. Şayet köy, kasaba ve küçük şehirlerde yaşıyorsak büyük şehirlere giderek medeniyetin imkânlarını tanıyıp istifade edelim.

                Sosyal bilimler ağırlıklı bir eğitim alıyorsak fen bilimlerine ait konularla ilgilenelim. Kara deliklere ait gözlem ve değerlendirmeleri okuyalım mesela… Ya da denizlerdeki biyolojik çeşitliliğe ait belgeselleri seyredelim…

                Fen bilimleri ağırlıklı bir eğitimimiz varsa, bu sefer beşeri bilimlere ilişkin kaynaklara bakalım biraz. Tarih, sosyoloji ve psikoloji ilmine ait gelişmeleri takip edelim. Hayat ve varlığa ilişkin sorulara cevap aramış filozofları dinleyelim…

                Sanat,insanın doğuştan gelen tinsel bir çığlığıdır. Bu sese mutlaka kulak verelim. Sanat hayatımızdaki boşlukları doldurur. Bu nedenle meşrep ve ilgimize göre müzik ve resim yapalım. Edebi yazılar okuyup yazalım. Tiyatro ile uğraşalım. Beceremediğimizi sakın düşünmeyelim. Sanatkâr olmak bazılarına sanata ilgi duymak ise herkese aittir. Bir mimari esere veya bir heykele bakıp ondaki estetiği hissetmemek, vasati insan için bile imkânsızdır! Hangimiz en azından kendi başımıza kaldığımızda bir türkü mırıldanmayız ki?

                Ey Kalem! Ve en önemlisi ne yapalım biliyor musun? Saç ve sakallarını bilgelikle ağartmış olanlara kulak verelim. Onlarla sohbet edip, insana dair hikâyeler dinleyelim bu tatilde…

Etiketler : uğur alkuş
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ali Öztürk 01 Ocak 1970 02:00

    Uğurcum ; Kaleminle sohbetine bende kulak kabarttım. Gençlere verdiğin nasihatlar bizler içinde geçerli. Yazını çok beğendim, Tebrik ederim.