Dinin anlamlandırma ve düzenleme işlevi vardır. İnançlarımız, varlık, hayat, bilgi, başlangıç ve son hakkında insanın üzerinde düşündüğü sorulara cevaplar arar. Âdemoğlu beşikle mezar arasında sıkışmış gibidir. Zamanı sorgular… Varlığın karşısında hiçliğin farkındadır. Mutlak olanı arar… Canlıdır ve bir gün öleceğini bilir. Ebedi olanı arzular… Nereden geldiğini ve nereye gideceğini düşünür. Hakikati öğrenmek ister…
Bireysel olarak bu zihni çabalarımıza çözümler sunan dinin, toplumsal bakımdan da kural koyma ve metot oluşturma gibi fonksiyonları bulunmaktadır. Din, sağlıklı bir cemiyet ve onun huzurlu fertleri olarak yaşayabilmemiz için elzem olan, ahlaki kaideler tanzim eder.
Ancak Siyasal İslamcılar için dinin bu iki fonksiyonu tali derecede önemlidir. Dini inanç denilince devletin, dolayısı ile hukuk sisteminin dini kurallara dayandırılması, toplum düzeninin dini esaslara göre tanzim edilmesi birinci derecede önemlidir. Projeksiyon başlangıçta güçlü sömürgecilere karşı dışa dönükken, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren içeri çevrilmiştir. Osmanlı tarafından uluslararası siyasette bir koz olarak kullanılan Ümmetçilik ikinci plana gerilemiştir. Yeni nesil İslamcılar Müslüman devletin Müslüman toplumu olarak meseleyi algılamaya başlamışlardır. Teorik kaynakları Mısır, Pakistan, İran toprakları olan yeni bir Siyasal İslam modeli oluşturulmuştur. Bizdeki Siyasal İslamcıların temel kaynakları da Seyyid Kutup, Mevdudi, Ali Şeriati gibi isimlerdir. Dinin özünde siyaset olduğu, onlar için mutlak hakikattir. İran Devrim Lideri Humeyni’nin: “ İslam ya siyasettir ya da hiçbir şey değildir” sözü, Siyasal İslam düşüncesinin veciz bir şekilde ifadesidir…
Bu teorik arka plan, bir taraftan demokratik yollarla iktidara gelmenin, diğer taraftan cebren iktidarı ele geçirmenin kaynağını oluşturur. Mısır’da İhvanı Müslimin ve Afganistan’da Taliban örgütlenmesi en somut ve bilinen iki modeldir. Bizde seksenli yıllardan sonra ortaya çıkan cihatçı örgütler ve demokratik kulvarda ilerlemeyi seçen Milli Görüş hareketi, Siyasal İslamcı geleneğin tezahürleridir. Adil Düzen ya İslam’ın kendisidir, ya da hiçbir şey değildir!
Uzun zamandır iktidarda bulunan AK Parti de esasen aynı gelenektendir. Söylemleri ve yaptıkları, başka ülkelerdeki İslamcı hareketlerle önemli benzerlikler taşımaktadır. Mısır’da iktidar denemesinde bulunan Müslüman Kardeşler hareketine, Filistin’de mevcut Hamas örgütüne yakınlık ve sempatileri, esasen ortak fikri ve duygusal geçmişten kaynaklanmaktadır. Gerçi Türkiye sosyolojisi ve iktidar denilen dikenli koltuk, kendilerini epeyce şaşırtmıştır. Ama romantik bağlamda bir kopuş yaşanmamıştır. Yönettikleri halk, ekseriyetle Müslümandır. Yöneticilerinin camide namaz kılması, iftar sofrasında oturması, konuşmalarında ayetler okuması, seçmende bir sempati meydana getirmektedir. Ara ara: “Kahrolsun batılı Haçlılar, yaşasın doğulu Müslümanlar” retoriği, toplumun gururunu okşamaktadır. Hepsi doğrudur… Lakin tüm kabul, o kadarla sınırlıdır.
Siyaset sosyolojisini iyi okuyanlar, parantez içine alınabilecek marjinal kesimler haricinde, bizim toplumun ne Afganistan ne de İran olmaya hevesli olmadığını anlamıştır. Mazisi ve istikbali olmayan bir siyasetin, nereye kadar kabul göreceği ise meçhuldür. Bildiğimiz kadarıyla, zaman değirmeninin öğütemediği hiçbir dane kalmamıştır…