Herşey yolunda ve tam da istediğimiz gibi gidiyordu…
Kadro derinliğimiz yetersiz olsa da, Erkan Sözeri’nin bulduğu 11, zaman zaman kötü oynasa da kalitesi ve mücadele gücüyle bir şekilde maç kazanıyordu.
Ta ki sakatlıklar peş peşe gelene kadar…
Çok kötü bir ilk 45 dakika sonunda Gençlerbirliği’ni Emircan ve Olanare’nin ikinci yarıda attığı gollerle 2-0 mağlup ettiğimiz 14 Aralık gününden sonra herşey tersine döndü…
Bu maçtan 4 gün sonra oynadığımız ve 90+5’e 3-2 önde girdiğimiz Keçiörengücü maçında yenilen son saniye golü bugün geldiğimiz sonun başlangıcı oldu…
O gol takımın da camianın da kimyasını bozdu…
Eren Tozlu, Aly Malle, Mustafa Yumlu ile başlayan, Mustafa Akbaş, Aykut, Emircan, Ufuk, Süleyman, Novikovas, Batuhan ile devam eden sakatlık ve covid-19 süreçleri ile birlikte Erzurumspor hem kan hem de puan kaybetmeye başladı.
Sonucunda da 8 eksikle çıkılan ve maç içerisinde 2 stoperin de sakatlanmasıyla forvet Oltan’ın 60 dakika stoper oynamak zorunda kaldığı Bandırmaspor maçında alınan 2-1 mağlubiyetin faturası teknik direktör Erkan Sözeri’ye kesildi…
O gün de söyledim, bugün de tekrar ediyorum ki, sorun asla ve kata teknik direktör sorunu değildi ve dolayısıyla hocanın gönderilmesi hayati bir yanlış oldu.
Bandırma maçı sonrasında verilen milli arada tüm sakatların düzelecek olması, takımın toparlanması için müthiş bir fırsatken, biz bu arayı hoca aramakla geçirdik…
Ve sonuç olarak 14 Aralık’ta liderin sadece 5 puan gerisinde olan Erzurumspor, 19 Mart’a kadar geçen 3 aylık sürede oynadığı 13 maçta sadece 2 galibiyet, 7 beraberlik ve 4 de mağlubiyet aldı ve zirvenin tam 15 puan gerisine düştü…
Sampiyonluğun en güçlü adayıyken, bu süreçte ilk 2 şansını yitiren, 19 Mart’ta Samsunspor yenilgisiyle de halen daha Play Off potasında olsa da şansını zora soktuğunu düşündüğüm Erzurumspor’un Balıkesirspor ile oynayacağı maç toparlanması ve yeniden ayağa kalkması için çok önemli bir fırsat…
Tabii ki futbolcu grubu isterse…
Zira, son derece gamsız ve umursamaz bir görüntü çiziyor futbolcular…
Yüzlerinde maç kaybetmenin, şampiyonluktan adım adım uzaklaşmanın en ufak bir mahcubiyetini göremiyoruz…
Takımın ağabeyisi dediğimiz, aidiyet duygusunun yüksekliğine bir dönem şahit olduğumuz kaptan Mustafa Yumlu da, en sorunlu oyuncu Novikovas da aynı ruh halinde…
Bu oyuncu grubunu yeniden ilk yarıdaki seri maç kazanan ruh haline dönüştürecek olan kişi de teknik direktör Muzaffer Bilazer…
Ama öyle ama böyle, gecikmeli de olsa oyuncuların parasını ödeyen yönetimin, bu saatten sonra yapabileceği çok fazla bir şey de kalmadı…
Sorun tamamen psikolojik…
Teknik direktör Muzaffer Bilazer’in kaçıp giden “tamı ruhu”nu yeniden çağırmasından başka seçenek yok…
Her ne kadar kadro derinliğimiz olmasa da ilk 11 bu ligde maçlar kazanacak bir takım…
Ruhun gelmesi, mücadelenin yeniden üst seviyeye çıkmasıyla kalan 8 maçı pekala kazanabilir, Play Off’a adımızı yazdırabiliriz…
Muzaffer Hoca’nın büyük çoğunluğu “yakın arkadaşı” olan oyuncu grubuna “ruh çağırma” seansları yapmasını bekliyoruz…
Aksi takdirde bu takım lig bitene kadar 50 puanı ya görür ya da göremez…
Mustafa Yumlu ve arkadaşları ya toplara Samsun maçındaki gibi “kalçalarıyla” müdahale edecek ya da tekmeye kafa uzatıp, arkadaşlarının “giyotinin altında” olan kellesini kurtaracaklar…
PROTESTOLAR SEZON SONUNA ERTELENMELİ
Son 13 maçta şampiyonluğun kaybedilmesi, Play Off’un da adeta “mucizelere” bırakılması, taraftarları da haklı olarak üzdü, kahretti…
Haliyle bu durum protestoları da beraberinde getirdi…
Ankaragücü maçıyla birlikte başlayan “yönetim istifa” sesleri, oyunculara yönelik protestolar Kazım Karabekir Stadyumu’nda duyulmaya başlandı…
Ancak bu noktada bir hata ediliyor kanaatindeyim…
O da protestoların zamanlaması…
Samsunspor maçı daha başlamadan, seramoni esnasında “yönetim istifa” diye bağırmanın doğru olmadığını düşünüyorum…
Böylesi kritik bir maçı yönetecek hakem triosunun bu protestoyu duyduktan sonra rahatladığı, “Oh be, burada iç sorunlar var, ne çalsam gider, rahat rahat düdük çalabiliriz” düşüncesine kapılması hayatın olağan akışına çok da uygun bir durumdur…
Zaten hakemler bizim aleyhimize çok rahat düdük çalarken, maç başlamadan yapılan bu protestolar, işlerini daha da kolaylaştırmaktan öteye geçmeyecektir…
Neticesinde de verilen uyduruk bir faulün ardından gelen gol, tartışmalı bir penaltı kararı ve son dakikada verilmeyen net penaltı…
Demem o ki, artık olan oldu, ilk 2 gitti, Play Off adeta bıçak sırtında…
Protestoları kalan 8 maç için durdurup, Play Off’a odaklanmak durumundayız…
Az da olsa şansımızı zorlamak zorundayız…
Penaltı atışlarında şampiyon olduğumuz anın farklı bir versiyonunu da yaşıyor olabiliriz…
Kaçan 4 penaltı sonrasında nasıl şampiyonluğun geldiğini hepimiz iyi biliyoruz…
Küçük de olsa bir şans varsa, ben hayatım boyunca hep O’nun peşine gittim.
Bu kez de aynısını yapacağım…
Siz de yaparsanız, kötü günleri atlatabiliriz…
Zira, kaybedecek birşeyimiz yok ama kazanabileceğimiz çok şey var…