Aslında zor olmadı. Rakibini yenmek başka, aşağılamak başkadır. Eğer düşman kazanmak istiyorsan, hasmının elindekilerle beraber şerefini de yağma et! Yenilen kumandana kılıcının iadesi, ricattaki ordu sancağının yerden kaldırılması, mağlup milletin erdemine dair methiyeler dizilmesi, mertlik ve merhametin ifadesi değildir sadece… Eylem ve sözlerin arkasında üstün bir siyaset, keskin bir diplomatik zekâ bulunur. Hiç kimse ve hiçbir millet ebediyen mağrur veya mağlup değildir. Sular yükselince balıklar karıncaları, sular çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimin av kimin avcı olacağına suların yüksekliği karar verir…
Bizi, mendili boynunda bir meddah farz edin! İlkini okuduğunuz bu yazı üçlemesini, bir masal gibi dinleyin isterseniz… Bir hayal satıcısından…
11 Kasım 1918 de Rethondes’te imzalanan ateşkes mütarekesine kadar, Alman Orduları için, aslında Batı Cephesi’nde Mart ayından Eylül ayına kadar işler yolundaydı. Ancak önemsiz başarılardı ve neticeye etki edemedi. 3 Ekim’den itibaren Alman İmparatorluğu’nun barış teşebbüsleri oldu. Bu arada içeride sosyalist ayaklanmalar patlak verdi. Kiel’de, Münich’te, Berlin’de sosyalist konseyler kuruldu. Başbakan Max de Bade 9 Kasım’da, İmparator’un haberi bile olmadan, II. Wilhelm’in tahtı bıraktığını ilan etti. Başbakanlığı da sosyalistlere bıraktı. Mağlubiyetin ilanıydı bu…
Barış, sonraki yılın 28 Haziran’ında Versailles Sarayı’nın, anlaşmanın kendi gibi yanardöner Aynalı Salonu’nda imzalandı. Hangi anlaşma ve hangi barış? Bir ültimatomdu bu! İtirazları dinlenmeden, bu kadarını kaldıramayacaklarını düşünmeden, bir milletin boğazını sıkmaktı sayfalara dökülenler. Devleti Aliye’ye dayatılan Sevr kadar ağır…
İmparatorluk yıkılınca, Müttefikler cezalandırmak için Alman Milleti’ni ellerine aldılar. Tazminat borcunun, tamirat borcuna dönüşmesinde önayak oldu Fransa. Öfke ve intikam hırsı ile, mağlup bir milleti ezmek için kullandı bu kozu…
Tam Weimar Anayasası ile demokratik bir devlet kurmak üzereyken, Versailles baskısı ile bu sefer ekonomik kaosa sürüklendi Almanya. Kriz, 1923 yılında en yüksek seviyeye ulaştı. Şubat ayında bir kilo et 3.400 Mark iken, Kasım ayında 280 Milyar Mark oldu. Aynı ayda bir Dolar 840 Milyar Alman Markı’ na tekabül ediyordu. Ve bu felaketin ortasında mevcut iktidarı: “Soyguncular Hükümeti” diye adlandıran Nasyonal-Sosyalist Parti’nin lideri Adolf Hitler’in sesi yükseliyordu…
1919 da kurulan Genç Cumhuriyet’in başında sol cenah hâkimdi. İsmine barış anlaşması denen Demokles’in kılıcı milletin başında sallanmaya başlayınca, sağcı akım güçlenmeye başladı.1918 de İşçi Partisi olarak kurulan Nazi’ler, 1920 de Nasyonal-Sosyalist Alman İşçi Partisi adını aldılar. Daha ilk kuruluşlarında kavgacı ve militarist bir yapı olduklarına işaret eden, hücum kıtalarını (SA) siyaset arenasına getirdiler. 1925 de ise iyice arsızlaşıp, bu sefer partinin polis ve muhafız kıtaları olan (SS) leri kurdular…
Sosyal ve siyasi çalkantının bitmediği Ülke ’de giderek güçlenen Nazi’ler, 1924 Mayıs seçimlerinde oyların % 6,6 sı ile 32 milletvekilliği elde ettiler. Amerika’nın araya girmesi ile 1924 Ağustos ayında Dawes ödeme planıyla Almanya rahatladı. 1924 Aralık ayında yapılan erken seçimde Naziler oy kaybetmeye başladı. Öyle ki 1928 seçimlerinde sadece 12 milletvekili elde edebildiler. Canavar yaralanmıştı ve kan kaybediyordu…
1929 büyük ekonomik buhranı, henüz emekleyen Almanya’yı ikinci kez vurdu. Sanayideki üretim yarı yarıya düştü. Ticaret yapan 15 bin kadar irili ufaklı firma iflas etti. Buhranın çıktığı tarihte 2 milyon olan işsiz sayısı 1932 de 6 milyona ulaştı. Kötümserlik bütün insanlığı sarmışken ve kara bulutlar Almanya üzerinde yeniden birikmişken, büyük harbin rezil barışı, Almanlar arasında yine tartışmaya açıldı. Naziler daha ilk günden bu antlaşmayı yok edeceklerini, Alman ırkının üstünlüğünü, komünist ve Yahudi aleyhtarlığını propaganda malzemesi olarak kullanıyordu. Bu sloganlar iyi eğitimli sınıfın, üniversite mezunu işsizlerin, bankacı ve tüccarların ilgisini celp etti. Parti, malı ile birlikte onurunu da kurtarmak isteyenlerin delice bağlandığı bir tutku haline geldi…
Bu ilgi oy sandıklarına yansıdı. Naziler 1930 seçimlerinden, beklemedikleri bir zaferle çıktılar. %18,3 oy ile 107 milletvekili elde ettiler. İktidar, kayıp ve kaçağın sebebini, izlediği dış politikada buldu. Almanya’nın dış politikası sertleşti. Antlaşmanın revizyonu istendi. Ancak bu çırpınış, halkı tutkusundan vazgeçirmeye yetmedi. Hitler yükselmeye devam etti…
1931 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mareşal Hindenburg’un karşısına çıkan Adolf Hitler, ikinci tura kalan seçimde oyların %36,8 ini aldı. Kaybetti…Ama canavarın iştahı, iyice açıldı…
Yeni Cumhurbaşkanı tehlikeyi görüyordu ve Başbakan’ın da tavsiyesi ile Nazi Partisi’nin SA ve SS teşkilatlarını kapattı. Baskı tepkiyi iyice artırdı ve bu sefer 1932 Temmuz ayında yapılan seçimlerde, Naziler 230 milletvekili alarak Almanya’nın en büyük partisi oldular. Cumhurbaşkanı kabine kurma görevini Von Papen’e verdi. Nazi sempatizanı olan Başbakan, Naziler’in kapatılan teşkilatlarını tekrar açtı. Yeni Başbakan da koltuğunda tutunamayınca 1932 Aralık ayında bu sefer Schleicher kabinesi kurulduysa da, Cumhurbaşkanı işlerin yürümeyeceğini anlayınca 30 Ocak 1933 de, tarihin en önemli kırılma noktalarından biri olan meşum atamayı yaptı: Nazi Partisi’nin lideri Adolf Hitler’e Başbakanlık görevini tevdi etti.
Hitler ilk iş olarak Meclisi feshedip yeniden seçime gitti. 1933 Şubat ayında güya meclis binasını yaktıkları için komünistleri ezdi. Aynı yılın Mart ayında yapılan seçimlerde Naziler çoğunluğu elde edemediler. Ancak Hitler, 24 Mart 1933 de, tevkif edilen komünist ve sosyal demokratların hazır olmadığı mecliste, SA ve SS’ lerin silahlarının gölgesi altında yapılan oylamada, 4 yıl için olağanüstü yetkiler aldı. Hemen ardından bütün partileri yasaklayarak, diktatörlüğünü kurdu. III. Reich diye adlandırdığı dönemde, bütün Almanya hızla Nazileştirildi. İktisadi, içtimai ve kültürel hayat sıkı kontrol altına alındı. Sendikalar ve büyük endüstriler partiye bağlandı. Hiçbir muhalif sese izin verilmedi. Karşı ifadeler taşıyan yayınlar toplatıldı. Yüzbinlerce kitap yakıldı. Komünist ve Yahudiler tutuklanarak, toplama kamplarına gönderildi. Gizli polis teşkilatı (Gestapo) birey ve toplumun her türlü kıpırdanışını, totaliter metotlarla gözaltına aldı.
Adolf Hitler, Alman Ulusu’na sınırlarının ötesinde üç hedef gösterdi: Versailles’ın zincirlerini kırmak, tek millet ve tek devlet olmak, hayat sahası olarak birçok memleketi kendi toprakları içine katmak. Ve böylece Naziler, kendi, milleti ve bütün insanlığı kan ve gözyaşına boğan, bir ütopyanın sahte ışığına dümen kırdılar…
Kaleminize, yüreğinize sağlık