İletişimin artık küresel boyutta çok kolay ve hızlı olduğu bir Dünya düzeni içerisindeyiz. Haberler ne kuşların ayaklarına bağlanıyor ne de dumanla oluyor. Dünyanın neresinde olursak olalım bir haber anında tüm Dünyaya iletilirken, yani nam-ı diğer enformasyon çağında; 2015 yılından bu yana soykırıma tabi tutulan Uygur Türkleri bir haber değeri görmedi. Havuz medyası içinde bazı haberler çıksa da sesleri neredeyse fısıltıdan öte gidemedi.
Ülkemizde Çin'e karşı bu sessizliğin temelinde Avrupa ve Amerika'dan uzaklaşan politikalar başı çekiyor. İster istemez Çin ve Rusya blokuna yakınlaşmanın bedelleri olacaktı. Bağımsız bir ülkeyiz tercih bizim elbette ama yağmurdan kaçarken doluya tutulmak olayın vahim tarafı. Bu bedellerin başında ekonomik ve demokratik gerileme olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Tabi bunlara ilaveten bir de devleti yönettiğini iddia eden Çin sevici Perinçek var. Nazarımda Şahsın konuşmaya değer bir özelliği olmadığı için, terörist başına verdiği güller ve evindeymiş gibi mutlu fotoğrafları ile hafızamda kalacak. Bu şahsın demokrasi ve hukuk düşmanı olduğunu, konuşmalarını ve eylemlerini takip edenler bilir. Gelelim asıl meselemize. Bugün Uygur Türklerine ses olmak adına yıllardır üstlerine uygulanan Çin zulmünü anlatalım istedik...
Çin'in Kuzeybatısındaki Sincan Uygur özerk bölgesinde yaşayan Uygur Türkleri, Çin tarafından tanınan 55 etnik azınlıktan biridir. Tabi bu Çinlilerin tanımı. Gerçek böyle mi tabi ki hayır. Çünkü Uygur Türklerini yerli halk olarak tanımlamıyorlar. 2015 yılından beri 1 milyondan fazla Uygur Türk'ü kamplarda işkence ve insanlık dışı muameleye tabi tutuluyor. Her ne kadar da Çin devleti bunları ulusal ideoloji eğitim kampları olarak adlandırsa da, olay öyle değil. Zaten tarihine baktığımızda herkes Çinin işkence ve mankurtlaştırma konusunda yeteneğine şahit olacaktır.
10.yuzyılda İslam ile tanışan Uygur halkı 16. yüzyılda büyük bir çoğunlukta İslam'ı benimsemiştir. Ve şunu çok net iddia edebilirim ki İslam, Uygur kültüründe çok önemli rol oynamıştır. Buradan baktığımız da Çin devletinin tek derdi Uygur halkı değil, toprakların da hüküm sürecek İslam korkusudur. Bilinçli her Müslüman bilir ki, bugün sustuğu zulüm yarın kendine sıçrayacaktır.
Televizyon ekranlarında, miting alanlarında Milliyetçi veya İslamcı söylemlerle halkın teveccühünü kazanan siyasiler, akademisyenler ve toplumun ileri gelenleri, bu konuda neden suskun bunun sebeplerinin bir kısmını yazının başında belirtmiştim. Bu soykırımın boyutu ve şiddeti düşünebileceğimizin çok ötesinde. Orada bir ateş var. Evlatlarından koparılan anne babalar, eşinden koparılan insanlar ve kimsesiz bırakılan çocuklar var.
Uygur Türklerine uygulanan soykırımı burada yazmaya kalksak, ansiklopedilere sığmaz. Hatırlayacaksınız Muhalefetten yükselen seslere karşılık Çin Türkiye elçiliği, Sayın Meral Akşener Hanımefendi ve Mansur Yavaş Beyefendiyi tehdit edecek kadar ileri gitmişti. Başka ülkede olsa o elçi sınır dışı edilmiş, ilişkiler en düşük seviye indirilmişti. Ama maalesef bizim İslamcı ve milliyetçi iktidarımız elçiyi bakanlığa çağırıp çay kahve ikram etmiş olacakki, Çin Elçiliği o tweet’i silme ihtiyacı bile duymadı.
Duyarlı Yurttaşlara sesleniyorum. Uygur Türklerine yapılan işkence ve soykırımlara sessiz kalmayın. İnancı, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun zulüm kime yapılırsa karşısında olalım elbette. Lakin burada sessiz kaldığımız kendi ırkımızdan kendi inancımızdan insanlar. Çoğunluğu Türk olan bir ülkenin yurttaşları neden bu zulme sessiz. İktidar sahipleri hangi ekonomik sebeple çaresiz durumdalar. Bir çocuk, bir kadın, bir insan canı için yansın Dünya ekonomisi. İnsan hayatından önemli ne olabilir?
Kıymetli okurlarım, sosyal medya adreslerinizden Uygur Haber ve benzeri hesapları takip ederseniz zulmün ne denli ağır olduğuna şahit olacak ve Uygur Türklerimize yapılan soykırımın boyutunu göreceksiniz. Türkiye'nin yürekli, mert, cesur ve şanlı insanı bu zulme sessiz kalmayacak her zaman olduğu gibi, bedeli ne olursa olsun mazlumun yanında olacaktır.
Bilgiyle kalın...
08.06.2021 11:43:46