SİYASİ SAİK İLE MESLEK ÖRGÜTÜ KURULMAZ

Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılması tartışmaları aniden gündemdeki yerini aldı.

Meslek örgütlerini, kuruluş amacının dışına çıkaracak, siyasi parti gibi hareket ettirecek bir düzenlemenin vahim sonuçları olacağını düşünüyorum. Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılması tartışmaları aniden gündemdeki yerini aldı. 



Bu konunun fitilini, Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinsellik üzerine açıklamalarına karşılık, Ankara Barosu’nun açıklaması ve bu açıklamada yer alan, “Çağlar öncesinden gelen ses” nitelemesi ateşledi. “Çağlar öncesinden gelen ses” betimlemesinin birçok kişiyi incittiğini hatta öfkelendirdiğini biliyorum ki bu ifadenin kullanılmış olması, ülkenin mevcut durumunda, biraz da sosyal mühendislik izlenimi verdi. 



Üslup sorunumuz, covid 19 salgınından daha bulaşıcı olduğundan, fikir beyan ederken, kaşıt görüşte olanlara, belden aşağı vurmayı maharet sanıyoruz. Nasıl taşı gediğine koydu, helal olsun, yerin dibine soktu, vs,vs… 



Tartışmanın tarafları bakımından, düşüncemi doğru ve kırıcı olmadan nasıl ifade edebilirim, düşüncesi olmadan başlayan bir tartışma konusu daha gündemimize girdi. Meslek örgütlerinin kuruluşunun dayanağı Anayasa’nın 135. Maddesinde yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, meslek örgütlerinin amaçları, belirli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetleri kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun gelişimini sağlamak, meslek mensuplarının halk ile ve birbirleri ile ilişkilerinde, dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak, meslek disiplini ve meslek ahlakını korumaktır. 



Yine aynı madde de kuruluşunun kanunla olacağı, seçimlerinin ise kendi üyeleri tarafından, yine kanunda belirtilen usule göre yargı gözetimi altında ve “gizli oyla” yapılacağı yer almaktadır. 



Tartışmanın merkezinde yer alan Ankara Barosu ve kanuni değişiklik beklenen konu ise 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve bu kanunda yer alan meslek örgütünün seçimlerine ilişkin kanuni düzenleme. 31/12/2019 tarihi itibarı ile ülkemizdeki avukat sayısı, 127.691. Türkiye’nin üç büyük kentinin avukat sayısı ise; Ankara, 17.598, İstanbul, 46.052, İzmir Barosu ise, 9.612 kişidir. Ülke geneli delege sayısı ise toplamda 477, yine Ankara için 51 delege, İstanbul için 136 delege ve İzmir için ise 28 delege ile Türkiye Barolar Birliği seçiminde temsil sağlanmaktadır. 



Geçmiş seçimlerden tecrübe ettiğimiz hususu şudur; Ankara ve İstanbul barolarının konsensüsü ile birlik başkanı seçimi teamül haline gelmiş durumda. İlk bakışta avukat sayısı ile delege sayılarının uyumlu olduğu düşünülse de bu üç büyük şehir dışında TBB başkanı seçilmesi ihtimal dışı. Zira Erzurum, Muş, Kars, Sinop, vs. TBB seçimlerinde sadece etkisiz delege oylarında ibaret. Yani İstanbul ve Ankara Türkiye’den büyük… 



Kıdemli hukukçular, akademisyenler, ülkede demokrasi sorunu olduğunu ifade ederken, çoğunlukçu bir yaklaşımı eleştirirler ancak aynı çoğunlukçu temsil ile gelen konumlarının korunması hususunda hukukun ve adaletin sesi olduklarını belirterek yarattıkları çelişkinin görülmeyeceğini düşünürler. Birleşmiş Milletlerin çarpık yapısını eleştirirken “dünya beşten büyük” diyorsak, Türkiye’nin “bir” den büyük olduğunu ve hatta, Ankara, İstanbul ve İzmir’den ibaret olmadığını da görmek gerekir. 




19/03/1969 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Kanunu’nun birçok konuda, gelişen toplumun gerisinde kaldığını kabul etmek, çözüme giden ilk adımdır ve toplumun ihtiyaçlarını belirleyerek değişiklik yapmak yerine, güç ve çoğunluk eksenli düzenlemeler yapmanın ise çözüm yerine kaos getireceğini bilerek konuya bakmak, adaletin varlık sebebi olacak önemdedir. 



Meslek örgütlerinde, yönetimi eleştiren seslerin olması bizleri rahatsız etmemeli zira, eleştirileri değerlendirip, üslup sorunu olanları önemsememek ve haklı eleştirileri dikkate alıp çözüm üretmek, yönetim kudretinin maharetidir. Bir şehirde birden fazla meslek örgütünün kurulması öncelikle denetimi güçleştirir, disiplin mevzuatının uygulanmasını zorlaştırır. Mesleğin gelişimi amaç olmaktan çıkar, daha fazla meslek mensubu elde edebilmek için kâr amaçlı şirketler gibi hareket eden mesleki birlikler oluşur. 



Çoklu baro fikri, iyi niyetle akla gelmiş bir fikir olabilir ise de sonuçlarının hiç kimsenin taşımak isteyemeyeceği kadar acı olacağı açıktır. Dolayısı ile meslek örgütlerinin seçim ve temsil gibi birçok konuda kanuni düzenleme ihtiyacı olduğu doğru bir tespittir ve bu değişikliklerin, güç odağı doğrultusunda genetik değişim amacı ile değil kamu yararı ve güncel mesleki ihtiyaçlar doğrultusunda yapılması gerekir. 1980 öncesi POL – BİR ve POL – DER deneyimini hatırlamak, konunun ne kadar hassas olduğunu göstermektedir. 



Siyasi saik ile kurulan meslek örgütleri tarafsızlığını yitirecek, meslektaş ve millet ilişkisinde mevcut pozisyonu ile karar verecektir. Bu kanuni düzenlemeyi yapmadan önce bütün eleştirilerin toplanması, hem sonuç için müspet olacaktır, hem de uzlaşma neticesinde olacağı için kabul görecektir.

13.05.2020 16:29:00