“Böylesine büyük maiyetlere katlanmamızın tek gayesi, vatandaşlarımızın, üreticilerimizin ve çiftçilerimizin yükünü azaltarak insanımızın refahını artırmaktır. Birileri ‘ülkemizde gelir vergileri yüksek, sigorta primleri yüksek, dolaylı vergilerde dünya şampiyonuyuz' diyor. Bunların her söyledikleri gibi bu da yalan. Türkiye'de mahalli idare gelirleri ve sosyal güvenlik primleri dahil dolaysız vergi gelirlerinin toplam vergi gelirlerine oranını yüzde 53'ten yüzde 61'e çıkarttık. Aynı dönemde dolaylı vergilerin payını yüzde 47'den yüzde 39'a düşürdük. Yunanistan, Macaristan, Portekiz, Estonya ve Şili gibi ülkelerde dolaylı vergi geliri oranları çok daha yüksektir. Yine dünyanın en yüksek vergilerini uyguladığımız ve buna rağmen vergi geliri üretemediğimiz eleştirileri yapılıyor. Ülkemizde uygulanan vergi oranları ile OECD ülkelerindeki vergi oranlarına bakıldığında bununda yalan olduğu görülecektir. Daha önce gelir vergisine ilişkin en düşük vergi oranı yüzde 22 olarak uygulanıyordu. Biz bu oranı yüzde 15'e düşürdük. Gelir vergisine ilişkin en yüksek vergi oranını da yüzde 49,5'dan yüzde 40'a indirdik. Böylece gelir vergileri açısından OECD ortalamalarına epeyce yaklaştık. Salgının etkilerini azaltmak amacıyla aldığımız önlemler kapsamında kurumlar vergisini bu yıl yüzde 25, gelecek yıl yüzde 23 olarak uygulayacağız. Bu oranlarda OECD ortalamalarına yakındır. Kurumlar vergisi oranını 2023'ten itibaren yüzde 20 seviyesine indiriyoruz. Hatırlayın, bu ülkede kurumlar vergisi oranı biz geldiğimizde yüzde 33'tü. Kaldı ki, bugün ülkemizdeki belli bölgelerde üretimi desteklemek amacıyla yatırımcılarımızın kurumlar vergisi oranı yüzde 2'ye, imalat faaliyetlerinde ise 0'a kadar iniyor. Katma değer vergisi oranlarına da değinmek istiyorum, tüm işlemlerde KDV oranının yüzde 18 olduğunu varsaydığımızda OECD ülkeleri arasında KDV oranı en düşük ikinci ülkeyiz. Hepinizin de bildiği gibi biz, sosyal amaçlarla yüzde 8 ve yüzde 1 oranında iki indirimli oran daha uyguluyoruz. Bunları da dikkate alırsak ortalama KDV oranımız yüzde 14'e geriliyor. Bu durumda KDV oranları açısından OECD ülkeleri arasında en düşük orana sahip ülke oluyoruz. Vergi geliri de üretemediğimizi söylüyorlar. Bu ülkede kamu gelirlerinin yaklaşık yüzde 84'ü vergi gelirlerinden toplanıyor. Bütçeyi 2021 yılında 922 milyar lira vergi toplamak üzere hazırladık. Hazine ve Maliye Bakanlığımız yılsonunda vergi gelirlerinin 1 trilyon 51 milyona çıkacağını hesaplıyor. Bütçe harcamalarımızın yüzde 72'sini vergi gelirlerinden karşılıyoruz. Gördüğünüz gibi ülkemiz çalışıyor, üretiyor, istihdam yapıyor, ihracat yapıyor ve büyüyor. Sağladığımız istisna ve muafiyetlere rağmen vergi gelirlerimizi de sürekli artırıyoruz.”
“Yüksek enflasyonla mücadele takım oyununu gerektiriyor”
En önemli sorunlardan birisinin yüksek enflasyon olduğunu belirten ve geçmişte hem enflasyonu aşağıya çekmeyi hem de büyümeyi aynı anda gerçekleştirme başarısını gösterdiklerini hatırlatan Erdoğan, “Şimdi çok daha iyisini yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Yüksek enflasyonla mücadele takım oyununu gerektiriyor. Merkez Bankamız bu sorunu çözmekte kararlı bir yaklaşıma sahiptir. Sadece Merkez Bankasının gayretiyle bu mücadele kazanılamaz. Enflasyona yol açan yapısal sorunların çözümüne de güçlü bir şekilde odaklanmamız gerekiyor. Bu anlayışla enflasyon ataletini ortadan kaldırmak ve arz şoklarını daha etkili yönetmek için Fiyat İstikrarı Komitesini hayata geçirdik. Salgın dönemi de göstermiştir ki, bir anda ortaya çıkabilen arz sıkıntılarına hızlı bir şekilde müdahale edilmesi şarttır. Aksi taktirde ülkede yaşayan her bir insanın mağduriyetine yol açan tablolarla karşılaşmamız kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu komite vasıtasıyla fiyat istikrarını etkileyen yapısal sorunlara hızlı, etkin ve sonuç odaklı çözümler geliştirmeyi planlıyoruz” dedi.
Bankacılık sektörünün güçlü ve sağlam görünümünü korumaya devam etmesinin Türkiye'nin önemli avantajı olduğunu söyleyen Erdoğan, “Türk lirasını desteklemek amacıyla ilgili kurumlarımız gerekli adımları atıyor. Reel sektörümüz de döviz açık pozisyonunu azaltıyor. Şu gerçeğin unutulmaması şarttır, güçlü bir ekonomi için bankacılık sektörü kaynakları doğru projelere yatırım olarak aktarılmalıdır. Bu da ancak kredi tahsis süreçlerinin yatırım odaklı hale getirilmesiyle mümkündür. Finansman sağlarken üretilecek katma değer, kazanılacak rekabet avantajı ve oluşacak istihdam kapasitesi mutlaka dikkate alınmalıdır. Yalnızca teminata bakılarak verilen kredilerin ekonomimize istenilen katkıyı sağlamadığını görüyoruz. Tüketimi teşvik eden, cari açığı artıran ve tasarruf düzeyini düşüren faaliyetlerinin azaltılması gerekiyor. Biz bu kapsamda gereken önlemleri aldık. Almaya devam ediyoruz. Banka kredilerinin yanı sıra sermaye piyasası araçlarının da şirketlerimiz tarafından tercih edilmeleri, gerekli alt yapıyı bununla ilgili olarak hazırlıyoruz. Şirketlerimizin bilançolarını özkaynak finansmanı ile güçlendirmesine önem veriyoruz. Bu yılın ilk 6 ayında 23 şirket halka arz oldu. Şirketlerin bu yöndeki ilgisi halka arzların devam edeceğinin işaretidir” diye konuştu.