Delikanlı günlerce düşünmüş çok sevdiği bir abisine gitmeye karar vermişti. Abi derken öyle ana baba bir abisi değil. Ötelerden bulduğu gerçek abisi. Okul hayatı boyunca tüm masraflarını karşılamış, her ay düzenli olarak yardımcı olmuştu. Hem çok özlediği sohbetine ortak olur hem de özlem gideririm diye iş yerine doğru yürümeye başladı. Sahi parasız kalmak ne kolaydı bu ülkede!..
Bir saate yakın yürüyüp ve en sonunda yaklaşmıştı. Özlemin ve vefa borcunun verdiği hisle kapıdan içeri girmişti ama heyecanlıydı. İçeri girer girmez, hasret ve muhabbet dolu bir sarılmayla karşılamıştı abisi delikanlıyı. Özlem giderme faslının ardından çaylar da masaya gelmişti. "Nereden başlamalıyım anlatmaya?" diye düşünürken, abisi sanki onun tüm sıkıntılarını biliyormuş gibi bir bakış fırlattı. "Anlat bakalım delikanlı nasıl gidiyor, neler yapıyorsun?" demişti. Bu cümle rahatlamasına sebep olmuş bir anda çözülmeye başlamıştı delikanlı.
Sahi dert sahibi olmak ne kolaydı bu ülkede!..
Üniversite bittikten sonra başından geçenleri tek tek anlatıyor, her kelime de daha bir rahatlıyordu. İnsan kendini anlayan biriyle konuşurken sıkıntılarından sıyrılıyordu. Aslında hikayeleri benzerdi abisiyle. O da fakir bir semtte doğmuş ilkokul bittikten sonra onun gibi ortaokul ve liseyi İmam Hatipte bitirmişti. Aradaki fark, abisi sistemin karanlık döneminden geçmişti. İmam Hatiplerin yasaklı olduğu dönemde okumuştu. Çevresinden dinlemişti delikanlı, abisi daha lisede iken tüm protestolara katılır Robocop polislerden yediği tahta coplara aldırmaz en önde yürürdü. Şimdilerde ise boş durmuyor, yine sisteme muhalif, haksızlıklara karşı duruyordu. Aykırı biriydi. Okumaya olan sevgisi her şeyin üstünde idi. Okuma hayalleri elinden alınmasına rağmen gece gündüz okurdu.
Sahi hayalleri çalmak ne kolaydı bu ülkede!..
Sohbet sırasında konu ülke meselelerine ve siyasete gelmişti. Artık her sohbetin dönüp dolaşıp geldiği yerdi burası. "Eskiden ‘Saygın iş adamı’ dedikleri, şimdilerde ise ‘Suç örgütü lideri’ ilan ettikleri şahıs hakkında ne düşünüyorsun abi?" diye sordu delikanlı. Abisi şöyle bir düşünüp başlamıştı anlatmaya: " ‘’ ‘Coğrafya Kaderdir’ diyor İbn-i Haldun. Bizim coğrafyamızın bir özelliği de gücü elinde tutanların karanlık ilişkiler içine girmesidir. Onlarca kötü insan arkadaş olup, rant ve gücü paylaşmak için aynı safta dururlar. Bu serüvende saf dışı kalan biri çıkıp birlikte yaptıkları kötülükleri anlatınca, düşman ilan edilir. Kötülerin safında dostça ayrılıklar asla olmaz. Ve her kötülük bir gün ortaya çıkar. Bizim coğrafyamız dışında bir ülkede bu iddialar olsa, siyasi ve bürokratlar istifa eder o gazeteci kılığındaki şantajcılar insan yüzüne çıkamazdı. Ama bizim buralarda kötüler birbirini düşman ilan edip, halkı da kendileri gibi düşünsün diye baskı altında tutmaya çalışırlar." Abisinin anlattıklarını dinleyen genç derin düşüncelere daldı.
Sahi kötü olmak ne kolaydı bu ülkede!..
Muhabbet iyice sarmış konu konuyu açmıştı. Dün İzmir'de siyasi bir parti binası basılmış ve bir kadın katledilmişti. Önündeki çay bardağına bakınca, öldürülen kadının kahvaltı sofrasında yarım kalmış çayı geldi aklına delikanlının. "Dün olan saldırı hakkında ne düşünüyorsun abi?" diye soruverdi. Çayından bir yudum alan abisi anlatmaya başladı: "Bak delikanlı; kötülük rutubet gibidir, duvarın bir yerine değince tüm duvarı sarar. Kötülerin en etkili metotları şiddet ve korku ortamı hazırlayıp insanları korkutmak. Ama unuttukları bir şey var. Yaptıkları pisliklerde boğulacaklar."
Sahi katil olmak ne kadar kolaydı bu ülkede!..
Saat epeyce ilerlemiş, delikanlı müsaade isteyip abisinin yanından ayrılmıştı. Sohbetin etkisinden olacak ki kafasında çeşitli sorular vardı. Sigarasını almak için elini ceketinin cebine atan delikanlı cebinde bir miktar para olduğunu fark etti. Ayrılırken abisine sarılmıştı. Demek ki abisi o arada bırakmıştı cebine harçlığı. Mahçup olmuştu aslında ama kardeşlik paylaşmaktı. Bu kadar kötü şeye rağmen bu kadar çirkinliğe rağmen güzel olan şeyler vardı.
Bu düşünceler içinde eve yaklaşmış adımlarını yavaşlatmıştı. Az ileride feryat figan bir kalabalık vardı. O tarafa yaklaşınca yerde yatan cansız bir beden gördü. Sevdiği kadındı bu!. Zaman durmuş, sesler garip bir tona dönmüştü. Avucunun içinde bir not vardı sevdiğinin.. Kısa bir not: "Yine atanamadım. Artık dayanamıyorum!." Delikanlı, olduğu yere yığılıp kendinden geçmişti…
Sahi umutları çalmak ne kadar da kolaydı bu ülkede!..
Bilgiyle kalın…